9 Kasım 2012 Cuma

0–36 AY ÇOCUĞUYLA İLETİŞİM

 0–36 AY ÇOCUĞUYLA İLETİŞİM


Anne-baba ve bebek arasındaki iletişim, bebek henüz anne karnındayken başlar ve
yaşam boyu devam eder.
Bebek doğduktan sonra konuşmasa da annesiyle iletişim kurmak için çabalar. Bebeğin
annesiyle iletişim kurmak için gösterdiği ilk girişimlerine; göz kontağı kurmaya çalışması,
bakışlarını takip etmesi, anlamsız sesler çıkarması ve gülümsemesi örnek olarak verilebilir.
Bebek beslenirken, altı ya da giysileri değiştirilirken yapılan işler hakkında, onunla
sürekli konuşulmalıdır. Bebeğe şarkı söylenmeli, parmak oyunları oynatılmalı, basit
hikâyeler anlatılmalı ve okunmalıdır.
Bebeğin hareketleri de takip edilmelidir. Bebek isteklerini ya da duygularını
ağlayarak, vücut hareketleriyle belli eder. Bu nedenle ağlamasına kayıtsız kalınmamalı,
bebek hemen kucağa alınmalıdır. Böyle davranıldığı zaman bebek anneye güven duyacak ve
ona bağlanacaktır.
Çocuk, iletişimi anne ve babasından öğrenir


İletişimin Tanımı ve Önemi

İletişim; bilgi, fikir, duygu ve düşünceleri kapsayan anlamların, semboller yardımıyla
insanlar arasında karşılıklı olarak aktarıldığı bir süreçtir.
İnsanlar tek başlarına yaşayamazlar ve varlıklarını sürdürmek için başkalarına ihtiyaç
duyarlar. İnsanlar arasında kurulan işbirliği ancak iletişim yoluyla sağlanabilir. Anne baba ve
çocuk arasındaki iletişimin temelleri, bebeklik döneminde atılır. Bu sebeple bebekle kurulan
iletişim sağlıklı olmalıdır; çünkü bebekle kurulan sağlıklı iletişim, bebeğin tüm yaşamını
etkileyerek, kendine güvenen ve mutlu bir birey olmasını sağlayacaktır. Örneğin; bebeklik
döneminde temel ihtiyaçların zamanında karşılanmaması, bebekte güvensizlik duygusunu
oluşturacaktır.
Yakın çevrenin çocuğa gösterdiği olumlu ve olumsuz tepkiler, çocuğun kişiliğinin
gelişmesinde önemli rol oynar. Söylediklerine aldırış edilmeyen, fikrini belirtmeyen veya
belirttiği zaman sürekli eleştirilen çocuk içine kapanık güvensiz ve huysuz olabilir. Buna
karşılık, söyledikleri çok önemli olmasa da dinlenen, önemsenen, fikrini belirtmesine izin
verilen, sürekli eleştirilmeyen çocuk ise daha güvenli, daha sosyal ve daha sağlıklı bir kişilik
geliştirir.
Çocuk, iletişimi anne ve babasından öğrenir. Anne ve babasının davranış modelini
benimser. Ailesi küçükken ona nasıl davrandıysa onlarda yetişkin olduklarında çocuklarına
aynı şekilde davranırlar. Örneğin; anne-baba saygısız davranıyorsa çocuk da ilişkilerinde
saygısız olur. Anne baba sürekli eleştirici ise; çocukta bir şey beğenmeyen, huysuz ve
eleştirici bir kişi olur.
Anne ve babalar belirli aralıklarda, çocuklarıyla kurdukları iletişimi değerlendirmeli
ve öz eleştiri yapmalıdır. Eğer bu yapılabilirse ebeveynler çocuklarıyla hem daha iyi iletişim
kurar ve hem de onlara iyi birer örnek olurlar. Çocukla iletişim kurarken olumlu bir bakış
açısıyla çocuğa bakmalı ve gerektiğinde onurlandırılmalıdır.
 İnsanlar tek başlarına yaşayamazlar

İletişimin Özellikleri

Kendisine güvenen insanların gereksinim duyacağı en önemli özelliklerinden birisi,
insanlarla iyi iletişim kurabilmeleridir. Bu beceri, doğuştan getirilmediği için sonradan
edinilir.

İletişimin Özellikleri;
Dinlemek ( Etkin dinlemek )
İşbirliği içine girmek 
Sen mesajı yerine, ben mesajı vermek 
Empati kurmak

     Dinlemek (Etkin Dinlemek)

Büyümekte olan çocukla sağlıklı iletişim kurabilmenin ilk şartı dinlemektir. Çocuğun
problemini anlayabilmek için dinlemek gerekir. Anne ve babasının kendisini dinlediğini
gören çocuk önce kendisine değer ve önem verildiğini, kabul edildiğini, buna bağlı olarak da
sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuk, duygularını ifade etme olanağı bulduğunda
“anlaşıldım” duygusunu yaşar ve rahatlar. Bu durum, çocuğun hem benlik saygısının
artmasına hem de kendisi dinleyen kişiye yakınlık duymasına neden olur. Bu sağlıklı iletişim
çocuğun ailesiyle olan bağını güçlendirerek, iletişimin devamını sağlar.
Çocuklar, dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusunda aşırı duyarlıdırlar.
Dinlenmediklerini hemen fark ederler. Uzun süre dinlenmeyen çocukta saldırganlık, çalma,
kendisine zarar verme gibi olumsuz davranışlar görülür. Aslında çocuk, bu olumsuz
davranışlarıyla yetişkine: “Lütfen beni dinle ve anlamaya çalış” mesajını iletmektedir. Etkin
dinleme savunmayı azaltan, öz güveni zedelemeyen bir iletişim etkinliğidir. Aynı zamanda
duygusal olarak gerilimi azaltır.
İyi bir dinleyici olmak için; rahat bir şekilde oturularak, çocuk dinlenmelidir. Rahat bir
oturuş, çocuğu dinlemeyi kolaylaştırır. Çocukla konuşurken göz teması kurmak önemlidir.
Bunun için ya çocuğun boyunun hizasına gelmek için diz çökmeli ya da çocuğu kucağa
almalıdır. Göz teması, çocuğa duyulan ilgiyi ve kişiliğine duyulan saygıyı gösterir. Göz
teması, donuk bir şekilde olmamalıdır. Konuşurken çocuğun aynı zamanda ses tonuna, yüz
ifadelerine ve bakışlarını kaçırıp kaçırmadığına dikkat edip, davranışları ile söylediklerinin
tutarlı olup olmadığına bakılır. Örneğin; anne-babası boşanan bir çocuğun “hayır sizin
ayrılışınıza üzülmüyorum” derken gözleri sulanıyorsa çocuğun söyledikleri hakkında
şüpheye düşeriz. Bu durumda iyi bir dinleyici olmak için, karşımızdaki kişinin yüzünü, elini,
kolunu yani bedenini de duymamız gerekir. Çocuk kendisine yakın duran, yüzüne bakan
kişiye daha çok güven, yakınlık ve konuşma isteği duyar. Çocuk bir şey anlatırken “tamam,
sen anlat ben dinliyorum”diye ve bu arada yemekle uğraşan bir anneye anlatma isteği
duymaz.
Dinleme sırasında çocuğun sözünü kesmeden, çocuk durakladığında “Hımm, evet,
anlıyorum…” gibi, sözlü belirtiler ya da gülümseme, baş sallama gibi sözsüz belirtiler
yapılmalıdır.
Çocuğu dinlerken sessiz olunmalı, zaman zaman duraklamalarla söze karışılmalıdır.
Sessizliğin konuşan kişiye konuştukları hakkında düşünme, daha fazla açıklama ve olaya
daha dikkatli bakma imkânı kazandırır. Bu, aynı zamanda çocuğu rahatlatır. “Ahmet’in
benim için çok iyi bir arkadaş olduğunu düşünmüyorum artık!” diyen bir çocuğun sözünü
keserek, “Ben sana baştan söylemiştim, Ahmedin iyi bir arkadaş olmadığını, artık kendine
başka bir arkadaş bulmalısın” demek, o çocuk için gereken sessizliği sağlayamaz. Çocuk
düşüncelerini tam olarak söyleyemez, kendisini rahatsız hisseder.
Tam bir sessizlik de iyi değildir. Çocuk konuşurken daha önce bahsedildiği gibi
“Hımm, evet, anlıyorum” gibi sözler, duraklama ve yüz ifadeleri kullanılmalıdır.

Çocuğu Dinlemenin Yararları
*Kelime dağarcığı zenginleşir. Konuşma yeteneği gelişir, kendi duygu ve
düşüncelerini daha iyi ifade eder.
*Çocuğun içine kapanması, ağlaması, saldırgan davranması yerine; kendini
sözel anlatarak rahatlamasını sağlar. Bu, çocuğun toplumsal yaşama uyumunu
kolaylaştırır.
*Doğru anlaşıldığını hisseden çocuk, kendini daha huzurlu ve rahat hisseder.
Bunun sonucu olarak da çocuğun kendine olan güveni artar.
*Çocuk ile anne-baba arasında bir yakınlık doğar.

     İşbirliği İçine Girmek

Çoğu zaman anne-baba ve çocuk üzerinde mücadeleler yaşanır. Bazen bu mücadele
öylesine artar ki ebeveynle çocuk, karşılıklı olarak birbirlerini düşman gibi görürler.
Annebabanın “ellerini yıka!”, “yemeğini ye!”, “oyuncaklarını topla!”, “uyu!” şeklindeki
ifadeleri zaman zaman çocukta “Ben ne istersem onu yaparım!” şeklindeki olumsuz
tepkisine sebep olabilir. Burada anne-baba çocuğu suçlarken, emir verirken, uyarırken şu
soruyu kendine sormalıdır: ‘’Çocuk olsam bu durumda ben neler hissederdim?’’
Önemli olan ebeveynin gördüğünü söyleyerek, sorunu dile getirerek, gerektiğinde
çocuğu bilgilendirerek ve kendi duygularını yansıtarak işbirliği içine girmesidir. Annebabanın
kendisini çocuğunun yerine koyduğunda yapacağı yaklaşım; suçlama ve tehdit
içermeyeceğinden, çocuğa karşısındaymış mesajı yerine, onun yanında olduğu mesajını
verecektir.

     Sen Dili ve Ben Dili ile Konuşmak

Sen Dili: Anne-baba-çocuk arasındaki anlaşmazlıklarla çocuğun yaptığı olumsuz
davranışların sonucunda oluşur. Çocuğun olumsuz davranışları ya da sözlerinden sonra;
anne-babada hoşnutsuzluk, kızgınlık gibi duygular oluşur. Böylece çocuk kendini itilmiş,
sevilmemiş, reddedilmiş gibi hisseder. Dolayısıyla özgüveni sarsılır.
Sen dili ile gönderilen kızgınlık ifadeleri; davranışa değil, kişiye yönelik açık
saldırıdır. Kızgınlığın kişiye yönelik olması çocuğu kızdırır ve onun karşılık vermesine yol
açar. Zamanla çocuk içine kapanır iletişimini keser. Çocuk sevilmediğini düşünebilir. Onuru
kırılan çocuk, “Ama siz de hatalı davranıyorsunuz ” diyerek karşılık vermeye başlar. Bu
durumda anne-babalar çocuğa daha fazla ceza vermeye başlarlar.

Sen Dili

*Suçlayıcıdır.
*Davranıştan ziyade, kişiliğe yöneliktir.
*Kişiye, anlaşılmadığını hissettirir.
*Yeniden konuşma isteğini engeller.
*Neye kızıldığının anlaşılmamasına sebep olur.
*Kişiyi incitir, kırar.
*Kişinin direnmesine yani savunucu iletişime sebep olur.

Çocukta sen dili ile konuşmak yerine ben dili ile konuşmayı tercih etmelidir.

Ben Dili

Ben dili, duygu ve düşüncelerimizi içtenlikle ifade eden sözcüklerdir. Ben dili ile
konuşmak, duygu ve düşünceleri anında ilettiği için kullanan kişiyi rahatlatır. “Neden böyle
yaptın?” yerine “Bu davranışa çok içerledim”; kızgınlık ve öfke gibi birikimleri önler.
Ben mesajlarının daha etkili olmasının sebebi “sorumluluk mesajları” olarak
değerlendirilmelerinden kaynaklanır. Ben mesajı gönderen kişi, kendi hakkında yaptığı
değerlendirmeyi, karşısındaki kişiyle paylaşmak üzere sorumluluk yüklenmektedir. Bu
sebeple karşısındaki kişinin davranışını değiştirme olasılığı da yüksektir.


Ben Dilinin Yararları

*Savunmaya itmez.
*Suçluluk hissettirmez.
*Duygunun sebebi anlaşıldığı için iletişim sağlıklı olur.
*Ben iletisi olan kişi, başkalarını da düşünmeyi öğrenir.
*Yakınlaşmayı sağlar.
*Anlaşmazlıkları azaltır.
*Konuşan kişiyi rahatlatır.

Sen Dili ve Ben Diline Örnekler;

Sen Dili: Kes sesini çok fazla gürültü ediyorsun.
Ben Dili: Yüksek sesle konuştuğun zaman ( davranışın yargılanmadan tanımlanması )
dikkatim dağılıyor. Böyle olunca da gerginleşiyorum.( duygunun ifadesi )

Sen Dili: Ahmet! Ders anlatırken bana soru sorma.
Ben Dili: Ben ders anlatırken sözüm kesilince tekrarlamak zorunda kalıyorum. Bu da
benim canımı sıkıyor.

Dört yaşındaki çocuğunun oyuncağını, yatmakta olan kardeşinin yatağına fırlattığı için
sinirlenen anne;
Sen Dili: “Sen kötü bir çocuksun” ya da ‘’yapma!’’ yerine
Ben Dili: “Sen oyuncaklarını attığında, kardeşinin zarar göreceğinden endişe
ediyorum ve sinirleniyorum.

     Empati

Aile içi iletişimde önemli olan bir konu ise “empati” kurabilmektir. Çocukluk çağında
yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problemler, empatik yaklaşım sayesinde erkenden
tanınabilir ve müdahale edilmesi kolaylaşabilir.
Empati: Bir kişinin kendisini karşıdakinin yerine koyup, olaylara onun bakış
açısından bakması ve hissetmesi çabasıdır.
Empati yeteneği olmayan çocuklar, kendilerine nasıl davranılırsa karşısındakine de
öyle davranırlar. Düşen bir arkadaşını teselli etmek yerine ona bağırır hatta vururlar. Diğer
bir örnek ise; çocuk oyuncaklarıyla oynarken oyuncağını kırdı “üzülecek ne var!?” demek
yerine “Oyuncağını çok sevdiğini ve buna üzüldüğünü anlıyorum” demek daha uygun
olmaktadır. Oyuncağın, çocuğumuz için ne kadar kıymetli olduğunu anlatan cümleler
kurmak gerekir.
Empatisi olmayan kişiler, yalnız kendilerini düşünürler. Birisine kızdıklarında bunu
şiddete başvurarak gösterirler

  Aile içi iletişimde ‘’empati’’ kurabilmek önemlidir

 Çocukla İletişim

     Bedensel Yöneltme

Bebekler yaşamın ilk evrelerinden başlayarak dokunulmayı, kucaklanmayı ister.
Zaman içinde iletişim için gerekli öğeler: beden (ten) teması, göz kontağı, gülümseme, canlı
bir çevre gerekli öğeleri oluşturur.
Bebeğin temel ihtiyaçlarından birisi de kucağa alınmak, sarılıp okşanmaktır. Bebekler
ancak bedensel temas sağlandığında sevildiğini hissederler.

  Bebekler bedensel temas sağlandığında sevildiğini hisseder


Çocuğunu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren aile üyeleri, çocuğun
benlik değerinin tohumlarını ekmiş olur. Kabul belirtileri arasında kucaklamak, öperek
sevmek gibi fiziksel temaslar vardır.
Araştırmalar psikomatik hastalıkları olan kişilerin, yeteri kadar yakın bedensel temasla
sevilmedikleri, öpülüp kucaklanmadıklarını ortaya koymuştur.

     Sözel Yöneltme

Bebeğin ağlaması, sözel iletişimi oluşturan unsurlardan bir tanesidir. Bebeğin
ağlaması “Benimle ilgilenin. Size söyleyeceğim çok önemli bir şey var. Lütfen beni
dinleyin!” demesine benzer. Eğer bu çağrıya kulak verilmez, bebekle ilgilenilmez ise
bebekte temel güven duygusu gelişmez. Ağlayarak bir ihtiyacını dile getirdiğinde, yumuşak
bir ses tonu eşliğinde ihtiyacını gidermek, aslında bebeğin kendi duygularını iletişim içinde
kullanmasını öğretir.
Bebekle konuşurken sevgi dolu sözcükler kullanılmalıdır. Ses tonuna dikkat edilmeli,
asla sert bir ses tonu kullanılmamalıdır. Bebekle yavaş yavaş konuşulmalı ve konuşurken
bebeğin, annenin yüzüne bakması sağlanmalıdır.

Yetişkin ile Çocuk Arasındaki İletişimi Engelleyen Faktörler

 * Çocuk konuşurken yetişkinin susması çocukta, dinlenilmediği, önemsenmediği
ve değer verilmediği düşüncesini yaratır. Bu durumda çocuk konuşmayı keser.
*Emretme davranışı çocukta, söylenenin tersini yapmayı ve başkaldırıcı
davranışlara yönelttiği gibi boyun eğmeye ve kolay kabullenmeye de sebep
olabilir.
*Çocuğu suçlama, ”çok konuşuyorsun!” “geveze” gibi sözler söyleme suçluluk
duyguları yaratır. Azarlanma korkusuyla çocuk siner.
*Eleştirme ve yargılama , çocuğun kendini yetersiz hissetmesine yol açar.
*Uyarma, tehdit etme korkuya ve bunun sonucu olarak boyun eğme ya da
kızgınlıkla isyan duygularının gelişmesine yol açar. ”Bir daha yaparsan!... gibi
tehdit , çocuğu” acaba yaparsam ne olur?”düşüncesine iterek yasaklanan şeyi
yapmasına neden olabilir.
*Alay etme ve ad takma, çocuğun öz saygısının zayıflamasına sebep olur. ”Geri
zekalı!”, ”sulu göz” gibi aşağılayıcı ya da “herkül” gibi yüceltici sözlere çocuk
kolayca inanır ve kendisi hakkındaki düşünceleri yanlış biçimlenir.
*Çocukla tartışma, karşı koymayı kışkırtır. Kısır tartışmaların sonu da iletişimin
kesilmesine ve çocuğun kendini yetersiz hissetmesine sebep olacaktır.
*Konuyu değiştirme ya da şakaya vurma da güçlükleri yenme düşüncesi yerine
onlardan kaçmak gerektiğini aşılar.
*Çocuğu aşağılama, çocuğun kendini mahcup ve önemsiz hissetmesine yol açar.
*Utandırma davranışı, çocuğun kendisini yetersiz ve beceriksiz hissetmesine
sebep olur. Çocuk, yaşıtlarının yanında bile mahcup olma korkusunu yoğun bir
şekilde yaşayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder